3 Aralık 2010 Cuma

İçime doğru...

İnsanın kendini keşfetmesi çok zor değil aslında. Zor olan etrafındakileri keşfetmesi. Çünkü sana bakan gözler kendi gibi bakmaz çoğu zaman. Ama sen eğer kendin gibi bilirsen karşındakileri kanarsın en ufak gülümsemeye tatlı söze. Halbuki zaman vefa zamanı değil. Zaman çıkar zamanı. Çıkar olduğu sürece dostsun, iyisin, güzelsin, meleksin. Çıkar yoksa eğer arada o zaman bencilik nedir anlarsın. Anlamak için zaman gerekir, ortam gerekir. Çıkarı olmadığı bir zaman dilimi gerekir. İstermiyim bu zaman dilimini, bu ortamı diye sorarsanız. Evet isterim. Çünkü insan tanımak çoğu zaman zor benim için. Herşeyimle tüm elimdekileri karşılıksız vermeyi sevenlerdenim. Kaç tane kaldık dünyada bunu bilmem. Ama bildiğim bir şey var, artık aptal da değilim. Küçük ayrıntılar yetiyor bazen anlamama bazı şeyleri. İçlerinden diyorlarki aman anlamaz iyi niyetli, iyi kalpli, dikkat etmez diyorlar. İşte kalbimin küçük ayrıntılara ne kadar önem verdiğini bilmiyorlar. Aslında ne kadar kırılgan olduğumu, aslında gösterdiğim özeni beklediğimi, yüzde yüz güvenle başladığım ilişkimde sayıların hızla indiğini bilmiyorlar. Çünkü zaman harcamak gerek karşındakini tanımak için. Keşfetmek için önce istemek gerek. Nasıl olsa hep yanımda dediğinde aslında yanında olmayacağını bilmen gerek.
Arayın vefa nedir diye. Çok tanım bulursunuz etrafta. Tanımlar, hikayeler, oyunlar...
Vefa bir bağlılıktır. İyi günde de kötü günde de yanında olandır vefalı. Belki de hep yanında olmayı bilendir. Ne olursa olsun kendinden önce seni düşünebilendir vefalı dost. Eğer çevrenizde varsa böyle biri çok zenginsiniz herkesten. Keşfettiyseniz herşeyiyle karşınızdakini, ve eğer gerçekten vefalı dost listesine girebildiyse sakın onu üzmeyin. Lakin bir daha bulamayabilirsiniz.


Ben şimdi kimi şuçlayayım. Herkes kendi gibi değil, vefa nedir bilmiyor diye kimi suçlayayım? Karşımdakileri mi? Ona bunu öğreten aileleri mi? Bunu aşılamayan eğitim sistemini mi? Her gün aksini gösteren televizyon dizilerini mi? Yoksa vefasızlığı, ihaneti, dalavereyi merkezine oturtmuş dünya sistemini mi?
Suçlamak kalbimdeki sızıyı dindirecek olsa suçlu çok. Ama suçlamak hafifletmiyor, çünkü o da seni onlara benzetiyor. Kalbini kötülerle kaplamak, bir süre sonra onlar gibi düşünmeye başlamana neden oluyor. Peki düşünmeyeyim hiç birşey yokmuş gibi mi yaşayayım?Hayır tabiki de. Onu da öğrendim. İyi kalbini sonsuza kadar koruyacaksın, ama karşındakilere hak ettikleri kadar değer vereceksin. Yani onun kadar davranacaksın. Onun ederinden fazlaysa yapacağın, işte orda durup bir daha düşüneceksin. Keşfetmişsen karşındakini değer diyorsan eğer devam edeceksin. Hayır daha keşif yollarındaysan o zaman iyilikle aptallık arasındaki ince çizgide duracaksın. Hak ettiği kadar değer vereceksin yoksa gerçek sanıyorlar...