12 Mayıs 2011 Perşembe

Sihirli Pencerem: Ordan, ordan olmazsa burdan, burdan olmazsa şurdan...

Sihirli Pencerem: Ordan, ordan olmazsa burdan, burdan olmazsa şurdan...: "Neymiş efendim Eurovision Şarkı Yarışması’nın yarı finalinde 19 ülke arasından ilk 10’a giremeyerek elenmiş Yüksek Sadakat. Vah vah. Derde b..."

Ordan, ordan olmazsa burdan, burdan olmazsa şurdan saçmalarız...

Neymiş efendim Eurovision Şarkı Yarışması’nın yarı finalinde 19 ülke arasından ilk 10’a giremeyerek elenmiş Yüksek Sadakat. Vah vah. Derde bakın. Ne yapacağız şimdi değil mi?
Onca işsiz varken, bunca tecavüz olayı ayyuka çıkmışken, kadınlar her an katledilme duygusuyla savaşırken, çocuk istismarı boyumuzu aşıp taşmışken, birileri çıkıp ülkeyi bir başbakan yönetemez eyaletler yapalım diyerek ülkeyi bölme işlemine başlangıç yapmışken, şehit ölümleri artık olağanlaşmışken, biz bu elenme utancıyla nasıl yaşarız bilemiyorum. İki gündür ağlıyorum nasıl olur bu, bu bize revamı diye. Gözümde yaş kalmadı.
Onun hüznü bitiyor Nihat Doğan üzüntüsü alıyor başını gidiyor. Ülkemizin yeni idolü ıssız bir adada aç aç dolaşıyor. Üstelik yalnız Kral. Yemek yapmayı bilmez, kendine bakamaz. Nasıl yaşayacak orda kederleniyorum. Adadakiler de bu muhteşem adamla konuşmuyor. Kederim bir kat daha artıyor. Adam duyarlı, uyarıyor bizi aman dikkat edin seçim öncesi taşkınlık yapmayın diyor. Nasıl düşünceli, nasıl duyarlı bir vatandaş. Şimdi herkes kara kara bu elenme olayını ona nasıl açıklayacağız diye düşünyor. Haklılar. Bu utancı ona anlatırsak kalp krizi bile geçirebilir. Onu kaybetmek son isteyeceğimiz şey. Bu yüzden onu o adada izole etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Büyük adamlar kolay gelmiyor dünyaya. Korunmalı kollanmalı...
Pascal'ı kınıyorum sonra, bu büyük insana nasıl el kaldırdı diye. Bir hafta haber yapıldı, bence az. Daha çok yazılıp çizilmeliydi. Hatta ceza almalıydı. İnsan elini kaldırmadan, kafayı atmadan önce nereye el kaldırdığına, nereye kafa attığına bakmalı. Bu kadarda şuursuz olunmaz ki. Kınadım, çok kınadım. Dünya gazetelerinde haberi aradım bulamadım. Olmadı. Bu habere gereken özen gösterilmeliydi.
Tüm bunlara üzülürken kafam da karışık biraz. Bisküvi, püskevit, püsküit, pisküit, bisküit, pesküit...Pes vallahi hangisi bilemedim. Belki de Türkiye'nin en önemli gündemi. Açıklığa da kavuşmadı. Halk dili, Türk dili, Başbakan dili, Muhalefet dili. Bilemedim hangisi doğru. Kimse bu konuya gereken önemi vermedi. Hep şu şifre konuşulup duruyor. Kimin umrunda şifre, yanlış puanlama, yanlış soru vesaire. Boşversene olanla ölmüşe çağre yokmuş bilmiyor musunuz? Sınav bitmiş. Herkes soğuk sularını içeceğine, bir kaç öğrenci çıkmış mahkemeye vermişler. Ne oldu? Kim istifa etti, kim özür diledi, kim tamir edeceğiz dedi. Akıntıya kürek çekmek denir buna. Boşverin siz bunları. Daha büyük dertlerimiz var bizim.
Nihat'ın durumuna üzülmeli, onun için kayda değer bişeyler yapmalı, yalnız olmadığını hissetirmeliyiz. Eurovision şarkı yarışması için yeni stratejiler geliştirmeli, bu utancın izlerini silmek için harekete geçmeliyiz. İnternet sitesindeki filtreleme için Allah'a şükür etmeli, geç bile kalınmış bu önlemi alanları kutlamalıyız. Sınav sonuçlarına itiraz etmeyi bırakmalı. Kader denen şeye inanmalı ve daha ötesine geçmeye çalışmamalıyız. Ha bir de kaset olayı varki. Son derece önemli. Kimin ne gibi kirli çamaşırları varmış bilmeli, ortaya çıkarmalı. Özel hayatmış. Yok özel hayat falan. Herkes dikkat edecek kendine.
Tüm bunlar işsizlikten, toplumsal bozulmalardan, eğitim ve sınav sistemimizden, yolsuzluklardan, ülkenin bölünmesinden daha önemli.
O zaman  ne yapmalı. Nihat Doğan'a sahip çıkmalı, Nouma'ya dayak atmalı, YGS'ye itiraz edenleri uyarmalı, özel hayatımıza dikkat etmeliyiz.
İşte biz böyle ordan, ordan olmazsa burdan, burdan olmazsa şurdan saçmalarız...