31 Ocak 2011 Pazartesi

Sihirli Pencerem: Anlamadıklarım bölüm 2...

Sihirli Pencerem: Anlamadıklarım bölüm 2...: "Niye kendine acı çektiren erkeğe kadınlar aşık olurlar. Dert üstüne dert yanıp, herkese ağlayıp o derdi çekmeye devam ederler. Niye kırmızı,..."

27 Ocak 2011 Perşembe

Anlamadıklarım bölüm 2...

Niye kendine acı çektiren erkeğe kadınlar aşık olurlar. Dert üstüne dert yanıp, herkese ağlayıp o derdi çekmeye devam ederler. Niye kırmızı, pembe, mor gibi renkler sadece gençlere yakıştırılır, anneme hediye alacağım dediğimde satış elemanları niye siyah renk her ürünü göstermeye çalışırlar. Niye uzun boylu bir kızı  boylu poslu güzel kız diye nitelendirirler. Kısa boylular doğuştan mı çirkindir? Niye atalarımız "İyi insan lafın üstüne gelir" atasözünün yanısıra "İti an çomağı hazırla" deyip kafaları karıştırmıştır. Niye aldatan erkeğe çapkın derler de, kadın aldatırsa bu tanım çapkın değil daha başka türlü yapılır. Siz onu anladınız. Cennet annelerin ayağının altındaysa, niye erkekler kadınlardan üstün yaratılmıştır denip durur. Niye yıllarca üniversiteyi kazanmak için ve sonra bitirmek için uğraşan öğrenciler bir gün okulda gördükleriyle alakasız bir dünya'da para kazanmak için çalışmak zorunda kalırlar. Okul'da anlatılanlar mı gerçek yoksa iş hayatı mı? Niye tadı güzel olan her yiyecek sağlığa zararlıdır. Sağlıklı ve leziz yiyecek bulmak niye bu kadar zor. İş günü sabah yedide kalkmak zor da niye tatil günü saat yedide kalkmak o kadar zor gelmez. Anlamadıklarım bölüm iki. Daha çok var ama hepsini birden yazmak herkesin kafasını bulandıracak diye düşünüyorum. Var mı bunların niye olduğunu bilen? Henüz ben bulamadım. Bulanları arıyorum...

25 Ocak 2011 Salı

Mor,mor,mor...Morun bendeki büyüsü

Çocukluğumdan beri en sevdiğim renk mor. Mor delilerin rengidir, depresif renktir falandır filandırlar hiç soğutmadı beni ondan. Daha tutkuyla sevdim mor rengi. Mor olan herşeyi sevdim. Nedene gerek yoktu, mor olması yeterdi sevmem için, almam için. Bu yüzdendir ki mor olan herşey gözümde bir ışığın belirmesine neden oluyor. Haklı mıyım, haksız mıyım şimdi göreceksiniz.
Morun asaleti oadayı sarmış sanki. Peki şömineli hayallerimi hatırlıyor musunuz? Şömine ile en sevdiğim renk birleşirse ne olur. Kaymaklı ekmek kadayıfı olur. Büyüsüne kapılıp, dalar giderim hayallere...
Mor renk ile dekore edilmiş evler var sırada. Ben daldım gittim,sıra sizlerde...

16 Ocak 2011 Pazar

Bir bitiş bir başlangıç...

Bugün Drama kursumun ilk aşaması bitti. Bitişler bazen sevindirici bazen hüzünlü olur. Bu mutluluk veren bir bitişti. Çünkü devamı var. Tam bir bitiş değil. Sadece altı aşamadan ilki bitti. Gülümsemelerden, duyulan mutluluk anlaşılıyordu. Aynı duyguyu altı aylık eğitim koçluğu yaptığım programda hissederdim. Ancak o hüzünlü olurdu. Çünkü o keyifli anların artık sonu olurdu. Grubum mezun olur sevinç duyar, ama bu birlikteliğin devam etmeyecek olması hepimizi hüzünlendirirdi. Hepsinin gözündeki ışık, ağızlarından çıkan sevgi sözcükleri ve teşekkürler beni hem sevindirir, hem hüzünlendirirdi. Devamının olmayacak olması hüzünlendirir, ancak hayatlarına dokunmuş olmam, onlara ufak da olsa yön vermiş olmam bana büyük mutluluk verirdi. Bugün teşekkür edilen değil, teşekkür edendim. Bu sefer rolüm değişti, ve bu değişimden çok memnunum. Şimdi bana teşekkür eden personelin neler hissettiğini daha iyi anlıyorum. O zamanlar ben birşey yapmadım siz yaptınız derdim, ancak alçak gönüllülükmüş yaptığım. Çünkü bir Drama Liderinin hayatnıza nasıl dokunabileceğini anlamış oldum. Hayran oldum, çok şey öğrendim. Donanımlı insanlardan yeni birşeyler öğrenmenin hazzını yaşadım.
Ancak öğrendiğim yeni birşey daha var. Bunu kendi yetiştirme programımda fark etmiştim ancak bu kadar önemli olduğunu hissetmemiştim. O da kursu yada aldığınız eğitimi kimlerle aldığınızın önemi. Evet size yol gösteren, eğiten kişi son derece önemli. Tecrübeli, donanımlı, işini severek yapan bir eğitimci tarafından eğitilmeniz başarılı bir süreç sağlayacaktır. Ancak bunun kadar önemli olan kimlerle birlikte bu süreçte olduğunuz. Birlikte zaman geçirdiğiniz, birlikte uyum içinde öğrenmeye çalıştığınız grup sizin başarınızı ikiye katlayabiliyor. Çoğu zaman programımdaki personel grubtaki arkadaşlarının öğrenme sürecinde çok etkin rollerinin olduğundan ve grubun onların motivasyonunu arttırdığından bahsetmişti. Bugün ne kadar haklı olduklarını daha iyi anladım. Birlikte sağladığınız uyum,işbirliği ve paylaşımlar sizin bir kaç merdiveni birden hızla çıkmanızı sağlayabiliyor. Kendinizi daha rahat görebiliyorsunuz o gözlerde. Eğer içten, çıkarsız bakıyorsa o gözler size, o zaman çok şanslısınız.
Bugün teşekkür edendim. Kimi zaman sesli, kimi zaman içimden binlerce teşekkür ettim. Öğrettikleri için, paylaştıkları için, kendileri gibi oldukları için, sevdikleri için, güldürdükleri için, yaratıcı her düşünceleri için yüzlerce binlerce teşekkür ettim.
Birinci aşamamız bitti. Liderimizle bir daha birlikte olamayacağım için hüzünlü, ancak birlikte çok şeyler öğrendiğimiz çeşitliliği ve samimiyeti bol grubumuzla ikinci aşamaya devam edeceğim için mutluyum. Simge'yi tekrar buldum, tekrar keşfetim. Başka gözlerde de Simge'yi tanıdım. Benim gözümden bir çok arkadaşımı tasvir ettim. Her söylediğim güzel sözde ben de mutlu oldum. Çünkü gülen gözlerdeki sihir herkesi etkiliyordu. Gülmek bulaşıcıdır, üstelik aynaya bakmışsınız gibi karşılığını alır katlayarak devam ettirirsiniz.
Bugün hepimiz mutluyduk. Kendimizi bulduk, birbirimizi bulduk, yeni bir dünya keşfettik. Yeni açılan bu dünyayı biz çok sevdik. Artık her yerini fersah fersah keşfedeceğiz. Bu keşif sırasında yorulacak ama yorulduğumuzdan daha fazla haz alacağız. Bugün bir bitiş değil bir başlangıçtı. Bizler Yaratıcı Drama dünyasının kapısından içeri süzüldük, ağzımızda mutluluk şarkılarıyla...

13 Ocak 2011 Perşembe

Dans Dans Dans...

Bugün beni mutlu eden şeyleri düşündüm. Zor olmadı bulmak. Kitap okumak. İnternette gezinmek, yazılar okumak, hayatların arasına karışıp dersler çıkarmak. Okuduğum yazılarda duyulan mutlulukları, çekilen acıları tahmin etmeye çalışmak. Müzik dinlemek. Sonra bir şimşek çaktı, dans etmek dedim. İşte bu dans etmek. Güzel dans ediyorum yada edemiyorum. Ne farkeder çok mutlu oluyorum. Tıpkı eğitim verdiğim gibi. Başka biri oluyorum, mutlulukla bir bağ kuruyorum. Kimsenin görmediği bir tek benim gördüğüm hissettiğim bir bağ. Umursamadan dans ediyorum. Komik görünürüm, yada bakışlar bana döner diye bir kaygım olmadan. Bir insan topuğu hatrı sayılı olan bir ayakkabının üzerinde hiç ara vermeden beş saat dans edebilir mi? Ben ediyorum. Yorulduğumu hissetmiyorum. Tabi gecenin sonunda ayağımı da hissetmiyorum ama olsun verdiği haz paha biçilemez. Müziği duyunca içim kıpır kıpır oluyor, müziğin ritmi bedenime süzülüyor sanki. Sihirli bir güç içime işliyor ne yorgunluk, ne halsizlik, ne susamak hiç birini hissetmiyorum. Gülücükler saçıyorum. Sanki sadece benim olan bir sahnenin üzerindeymişim gibi fütursuzca aldırmadan dans ediyorum.
Madem bu kadar mutluyum, bu kadar keyif alıyorum ne yapmalıyım dedim ve buldum. Dans etmek beni bu kadar rahatlatıyorsa, şu ara verdiğim spora dans ile devam edebilirim. Üstelik saatlerce bir makinenin üzerinde koşmam gerekmeyecek. Sadece müziği hissedeceğim içimde, onun ritmine kendimi bırakacağım. İşte tam bu sebeptendir ki dans kursuna yazıldım. Haftanın iki günü içimdeki enerjiyi salacağım ahşap salonun parkelerine...
Yine görünmez bağlarla bağlanacağım mutluluğuma. Ruhumu besleyeceğim, bedenimi besliyeceğim. Bugün eğitimimi verdim, gülen ve teşekkür eden gözlerle buluştum. Mutluluklarını tattım, hayatlarına dokundum, en sevdiğim şeyi hayatıma bir hobi olarak soktum, yeni kararlar aldım. Benden mutlusu varmı ki dünyada...

11 Ocak 2011 Salı

Sihirli Pencerem: Çigi Film kahramanlarım

Sihirli Pencerem: Çigi Film kahramanlarım: "Son zamanlarda çocukken izlediğim çizgi film kahramanlarını düşünüyorum. Belki de bunun nedeni yaratıcı drama kursunda fazlasıyla çocukluğum..."

Çigi Film kahramanlarım

Son zamanlarda çocukken izlediğim çizgi film kahramanlarını düşünüyorum. Belki de bunun nedeni yaratıcı drama kursunda fazlasıyla çocukluğuma dönmem. Neyin neden olduğu önemli değil aslında, çocukluğumu ve ona ait birşeyleri hatırlatması rahatlatıyor beni. En güzel yıllarımızın çocukluk yılları olduğu gerçeğini bir daha yaşıyorum.

Tweety benim masum ama akıllı kuşum. Küçükken o kafesteyken üzülürdüm. Tabi bir de Silvester vardı. Benim sevimli kuşum kötü kedi Silvester'i görünce "aaa bi kedi gördüm sanki" der, tüneğinde tepinerek "gördüm bir kedi gördüm " diye bağırırdı. Silvester'in tek derdi Tweety'i iki tost ekmeğinin arasına koyarak mideye indirmekti. Tam hayaline kavuşacakken tatlı nine çıkagelir ve minik kuşumuzu kurtarırdı. Heyecanla izlerdim. Kedi Tweety'i yakalamasın diye hop oturup hop kalkardım. Ama hep kazanan iyi taraf olurdu. İşte sevdiğim de buydu.





Tom ve Jerry en çok eğlendiğim, kahkahalar attığım çizgi filmim. Küçükken Jerry gibi olmak isterdim. Kötü kedi Tom'dan kaçar minnacık evine sığınırdı. Orası onun en güvende olduğu yerdi. Jerry kesinlikle korkusuz ve muzip bir fareydi. Tüm buzdolabını boşaltır ve bir şekilde Tom'dan kaçmayı başarırdı. Şimdi belki fare görsem korkarım ama küçükken Jerry'i izlemek için can atardım.



Ispanak desem hangi çizgi film kahramanı gelir aklınıza. Tabi ki Temel Reis. Çocuklara kesinlikle ıspanağı sevdiren tatlı denizci. Bir de Safinazı ve onun kocaman ayaklarını unutamam. Safinaz pek bir ayran gönüllüydü. Ama başı sıkışınca Temel'i çağırırdı. Temel Reis bir kutu ıspanak yiyince pazuları kocaman şişerdi. Sonra da Safinaz'ı öpmeye çalışan adamı eşşek sudan gelene kadar döver, pestilini çıkarırdı. Kabasakal hep kötüydü, Temel Reis ise aşık ve iyi kalpli denizciydi.Küçükken hep Temel Reis'in fasulye sırığına benzeyen Safinaz'ın nesini beğendiğini düşünmüşümdür. Fikrim değişmedi hala düşünüyorum ve bulamıyorum.

Farkettimki çizgi filmler hep aynı şeyi vurguluyor. İyiler daima kazanır. İyi niyetle düşünüp, kazık yediğimde çocukluğum gelir aklıma. Hani iyiler kazanırdı, Temel Reis hep kötüleri alt eder, Jerry'i onu yemek isteyen kötü kediden hep kaçar, Tweety kaçamasada hep iyi kalpli nine tarafından kurtarılırdı. Peki gerçek dünyada niye böyle olmuyor. Niye kazanan hep iyler olmuyor. Yanlış birşeyler var ve şimdi soruyorum kendime ben mi kötüyüm yoksa çizgi filmler mi yalan?

8 Ocak 2011 Cumartesi

Bayan Cazibe

Bayan cazibe her zamanki gibi uykusunu almış bir şekilde uyandı. Odasının perdesini açtığında yeni doğan güneş tüm ışığıyla aydınlattı. Tatlı bir gülümseme attı aynasına. Kırmızı ve mor taşlarla süslenmiş uzun ince aynasında kendi görüntüsüne baktı, tekrar muzipçe gülümsedi. Bu gülümsemeydi belki de onu bayan cazibe yapan. Aynayla olan bu iletişim her sabah rutindi. Önce kendine gülümserdi. Herkesten önce kendine gülümser, kendini mutlu görmek isterdi.
Ilık bir banyo yapmak için hazırlandı. Ilık bir banyo tüm günü enerjik karşılaması için ilk adımdı. Sonra pencereden baktı. İnceledi. Havayı kokladı. Güneş yüzünü gösterdiği için şanslıydı. Güneşli günleri hep sevmişti. Güneş içini ısıtıyordu her nekadar dışarısı buz gibi olsada. Havaya baktı dolabını açtı en uygun kıyafetini seçti. O günkü programını gözünden geçirdi. Güzel bir etek, üzerine dar bir kazak giydi ve en sevdiği kolyeyi taktı. Ufak dokunuşlarla yüzüne makyajını yaptı. Son kez görüntüsüne gülümsedi. Kahvaltı etmeden evden çıkmazdı. Annesinden alışılagelmiş bir alışkanlık. Soğuk havayı teneffüs etmeden önce sıcak çayını yudumladı. Güne hazırdı. Evden çıktığında keskin soğuğu ciğerlerinde hissetti. Yine de güneşin içini ısıtan görüntüsü tüm soğuğu ona unutturdu. İçinden bugün de harika olacak diyordu. Çantasında en sevdiği kitabı, radyoda en sevdiği şarkı. İşe giderken radyodaki şarkılara eşlik etmek, bazen mırıldanmak, bazense bağırarak eşlik etmek en büyük zevkiydi. Bu sayede ofise girdiğinde herkese gözlerindeki ışıkla gülümsüyordu. Gülümseyen bir kadının çirkin olması mümkün değildi. Hele böyle içten, hissederek gülümseyince daha güzel olurdu kadın. Belki de bu yüzden ona bayan cazibe diyorlardı. Gülmeyi bilen, gülmeyi seven nadir kadınlardandı bayan cazibe...