18 Şubat 2011 Cuma

Anne ve Kızları...

Blogumda en çok okunan yazım baba ve kızları. Açıkçası yayınlarken en popüler yazım olacağını ummamıştım. Demek ki bilmediğim babasına düşkün çok insan varmış. O zamanda söylemiştim sadece babalar değildir kızlarının hayat çerçevesini şekillendiren. Bir de annneler vardır bu fotoğrafın içinde. Üstelik yerleri doldurulamaz, rolleri küçümsenemez. Bugün ben doğruyu ve yanlışı ayırd edebiliyorsam annem sayesindedir. Elime belime atıp kızdığımda şöyle bir bakış atıyorsam yine annem nedeniyledir. Bizim fark etmeden örnek aldığımız tek varlıktır. Yemek pişirmeyi, ayaklarının üstünde durmayı, kendi başımızın çaresine bakabilmemizi, dikiş dikmesini, çok sevmeyi ama mantığımızı bir kenara bırakmamayı öğretmiştir. Üstelik bu süreç anne karnında başlar. Asla yok edilemeyecek bir ilişkidir bu. Dokuz ay seni karnımda taşıdım lafını çok duyarız. Ancak bana sorarsınız yapılan fedakarlıklara göre azdır sayısı. Sadece dokuz ayla kalsa iyi. Esas doğduktan sonra başlar dertler. Muhtaç iki göz bakar annenin suratına. İşte baktığımız o yüz kimi zaman ve çoğu zaman uykusuz kalır, aç kalır, yorgun düşer... Yine de pes etmez. Ayaklarımızın üstünde durabilmemiz için çabalar. Ayaklarımızın üstünde durmayı öğrendiğimizde de kendine biçtiği roller bitmez, bu sefer daha emin basalım yere diye uğraşır. Daha hızlı koşabilelim diye mücadele eder. Ona laf söyleyebilirler ama kızına laf söyletmez. Kimi zaman babasına bile laf söyletmez. Onun için kızı hiç eskimeyen, hiç ışığı sönmeyen mücevheridir. Ve kızları hiç büyümez...

Anlatmak o kadar zor ki kelimeler yetmiyor denir ya işte tam bu durum için geçerli. Ne yazarsam yazayım az geliyor, eksik kalıyor.
Anne bir melektir, bir doktordur, psikologdur, yaşam koçudur, evin görünmeyen reisidir, evin pamuk prensesidir, zaman zaman sizinle oyun oynayan çocuğudur, evimizin dekoratörüdür, ailenin sekreteridir, aşçıdır, eczacıdır... Say say bitmez üstlendiği roller. Ama en önemlisi bizlerin herşeyidir...