17 Mart 2011 Perşembe

Kalemim elime geri verildi...

Yasaklandı. Yazı yazmam, düşünmem kısmen de olsa yasaklandı. Bir şekilde yazmaya devam edebilirdim. Etmedim. Kızdım, sinirlendim ama biliyordum daha fazla yasaklayamazlardı. Bu kadar insanın öfkesini göğüsleyemezlerdi. Adalet yerini buldu bulmasına da, bir gerçeği daha gözümüze soktu işte böyle. Dedi ki işte sizin özgürlüğünüz bu kadar. Milyonlarca insandan on tanesi yanlış yapar. Biz oturup pirinci ayıklayacağımıza, koca tepsi pirinci, içindeki bir kaç taş yüzünden atarız çöpe. Hiç de aldırmayız. Biz de özgürlük bu kadar para eder işte. Biz ancak bu kadarını akıl ederiz. Kim oturacakta içindeki taşları ayıklayacak. Ya pişirirsin hepsini taşına çöpüne bakmadan yada bunun içinde taş var ııyy deyip çöpe atarsın. İşte durumumuz pirinç hikayesi gibi. Bu kadar basit, bu kadar acı ve bu kadar gülünç.
Güldüm mü? Gülmedim tabi ama ağlanacak halimize gülmeye o kadar alıştık ki, artık gülünç geliyor.
Evet yazmadım. Yasakçı zihniyet düşünmemi yasaklayamamıştı daha ama yazma hissimi yok etti. Yazmak istemedim. Ellerim yazmaya değecek bişey bulamadı. Evet düşünmemi yasaklayamadı ama yazma hissimin önüne set çekti. Ve anladım ki buraya yazmam yetmez bir yerlere yazdıklarımı depolamam lazım. Neme lazım yasakçı zihniyet yeniden hamle yapar elimizden alıp geri verdiği oyuncağımızı tekrar almaya kalkabilir. Bende nanik yapıp, elimden aldığını sanıyorsun ama bende hepsinin kopyası var derim. O zaman yine kızar belki gülerim. Burayı yasaklarsa hepsini başka yere yazarım. Orayı da yasaklarsa başka yere...
İstediğin kadar yasakla, biz bir yolunu buluruz ey yasakçı zihniyet. Al sana nanik...