23 Şubat 2012 Perşembe

ANLIYORSUN DEĞİL Mİ?

Asi genç kız olmak istiyorum düşük bel pantalonum, başımda berem, ellerimde eldivenim, kulağımda en hırçın müziğim.
Soğukta insanlara bakmadan müziğimle yürüyen, umursamaz tavrıyla dolaşan genç kız.
Sana, ona, buna aldırmadan yürüyen, konuşan kahkaha atan, yada saklamadan ağlayan kız.
Ben o kız olmak istiyorum.
Geç kalmayan, yetişmek zorunda olmayan, kafasında sadece kendi, bir dünya gereksiz şey olmadan gezen kız olmak istiyorum. Anlıyorsun değil mi???

Dünya dönmüş dönmemiş, biri bakmış bakmamış, biri sevmiş sevmemiş, yağmur yağmış yağmamış, soğukmuş sıcakmış, kalıcıymış geçiciymiş, düşmüş düşmemiş, kaldırmışlar kaldırmamışlar, yanlış anlamışlar doğru anlamamışlar aldırmadan.
Kimseye kalmadan, sadece kendine kalan.
Kafasına takmadan, hiç oralı olmadan yaşayan...
Gerçek olmayanı yanında barındırmayan, sahteliği sızdırmayan, az konuşan, az düşünen genç kız olmak isitoyrum.
Bir de yalan söyleyenlerin, iyiyi oynayıp çamura batmış olanların, sahtelerin maymun olmalarını istiyorum.
Çok şey mi istiyorum.
Peki beni anlıyorsun değil mi?

17 Şubat 2012 Cuma

Sihirli Pencerem: Mavi gözlüm beni dinle

Sihirli Pencerem: Mavi gözlüm beni dinle: Mavi gözlerin derin, hüzünlü, kederli. Bakıyorsun bana, bize, uzaktan. Ben senin gözlerinle büyüdüm. Şimdi kapkara gözlere, çıkarcı ruhlar...

Mavi gözlüm beni dinle

Mavi gözlerin derin, hüzünlü, kederli. Bakıyorsun bana, bize, uzaktan.
Ben senin gözlerinle büyüdüm.
Şimdi kapkara gözlere, çıkarcı ruhlara bakıyorum.
Seninle büyüdüm, onlarla olgunlaşıyorum.
Ne yoruyor beni biliyor musun mavi göz?
Seninle büyüyen bir ruhun bu kapkara ruhlarla çevrelenmesi, onlara bakarak olgunlaşması...
Beni sensizlik, senin gibisizlik yoruyor.
Senin değerlerinin dibini bile göremeyen değerlerle büyüyecek bir nesile, evlatlara, evlatlarıma üzülüyorum.
Senin sevginle, yaradan sevgisini karıştıran bir nesile üzülüyorum.
O neslin seni bilmeden büyümesine, sana olan sevgilerinin erozyona uğramasına üzülüyorum.
Mavi gözlüm bugün 10 Kasım değil, bugün özel bir gün değil, bugün kurtuluşumuzun kutlandığı gün değil.
Bugün sıradan ve özlediğin bir gün.
Kimse özlemese ben özlüyorum Mavi Gözlüm.
Unutabilirler, karalayabilirler, yanıltabilirler.
Ama benim gibilerin kalbinden, ruhundan seni kazıyamazlar.
Kara ruhlarla olgunlaşıyorum ama, seninle büyüdüm mavi gözlüm. Kara ruhlar ancak ruhuma kötü örnek olurlar.
Kötü ruhlar ancak kendi gibileri etkilerler...

14 Şubat 2012 Salı

SEV-Gİ-Lİ

Sevgililerin günü. Sevgili kim?
Seni dokuz ay karnında taşıyan, gözünün içine bakan, sesindeki üzüntüyü bile duysa Dünyayı ayağa kaldıran Anne mi?
Senin kılına zarar gelmesin diye kollayan, sırf bu yüzden binlerce yasaklar getiren ama yine de sana yaranamayan, senin için çalışmaktan, hayallerini ertelemekten yorulmayan Baban mı?
En kötü gününde, en güzel gününde yanında olan, arkadaşın dostun, bazen annen, bazen baban olan Kardeşin mi?
Yoksa sırtını gerçekten dayayabileceğin Dostun mu?
Ya da seni ailen kadar seven, sevmeye çalışan, parçan olan, senle nefes alan, yoldaşın, yandaşın dediğin, şanslı olduğunu hissettiren Eşin, Sevgilin mi?
Kimdir SEV-Gİ-Lİ
Yada nedir Sevgili günü?
Sevgi günü desek şuna.
Ve her birbirini seven kişi ogün sevdiği her insana seni seviyorum dese.
O zaman bir anlamı olur mu?
Evet olur. Daha anlamlı olur.
Sevgilinin manasını sınırlandırmamış, kalıplara sokmamış oluruz.
Kimse üzülmez sevgilim yok diye. Çünkü illa bulur kendine "Seni seviyorum" diyecek birini.
Eğer bulamıyorsa işte o zaman yalnızdır. Ve evet üzülmelidir...
Tıkla:)

9 Şubat 2012 Perşembe

İnsanın kaymağı

Kaymaklı ekmek kadayıfındaki kaymaktır gülen, huzur veren, ışık saçan, enerji veren insan.
Kimisi acı biberin üzerindeki kaymak gibidir. Zannedersin ki hep tatlıdır, hep iyimserdir, hep pozitiftir. Bir gün bir bakarsın kaymağı bitmiş acısı kalmış ağzında. Üstelik çok geçtir çoktan ağzına almış, çoktan tatmışsındır.
Halbuki kaymaklı ekmek kadayıfının tadı paha biçilemez. En kötü anında huzur yayar içine, kaymak biter ekmek kadayıfına gelir sıra, daha bir tatlıdır daha bir enfestir. Bırakamazsın...
Kimisinde kaymakta yoktur. Ağzına alırsın acı, dışardan bakarsın acı, eline değdirip dudağına sürersin yine acı. Acı biber işte...
Belki közleyip, güzel bir etin yanında hoş olur ama...
Gel gör ki hep hayatında istemezsin. Acı çekerse canın, çeşit isterse yersin...
Vazgeçilmezin, hayalindeki tat olmaz.
İnsan da öyle işte. Sen insanlara kaymaklı ekmek kadayıfı tadı vermezsen eğer, o zaman istedikleri zaman seni ararlar, senin istediğin zaman da ise yanında kimseyi bulamazsın.
Halbuki tatlı her yemekten sonra aranır. Hatta bazen aç karnına daha bir güzel olur.
Sen acılaştıkça, acınacak hale gelirsin.
Bakmışsın sadece meze sofralarındasın.
Halbuki ekmek kadayıfı her yemekten sonra her sofrada.
Üstelik hiç yalnız kalmadan genci yaşlısıyla beraber.
Bundan çıkarılacak çok ders var ama.
Biliyorum ki hiç bir biber, acı olduğunu kabul etmeyecek.
Ee o zaman hadi size geçmiş olsun...

5 Şubat 2012 Pazar

Zaman tünelinde gezer olduk

Yazılanlar, konuşulanlar, kurulan hayaller ne varsa hepsi geçmişten bahsediyor. Çok arar olduk geçmişi, çok anar olduk.
Kar yağdı, yollar kapandı, üşüdük hemde çok, içimiz üşüdü...
Hepimizin ağzından biz çocukken çıktı.
Bebekliğimize, ilkokul yıllarımıza, lise zamanımıza geri döndük. Anlattık, anlatırken gözlerimiz ışıldadı, içimiz buruldu, gülümsedik.
Özledik çok özledik. Ama hepimiz ağız birliği etmişçesine zaman tünelinde dolandık.
Şimdi anladım ki kar bahaneydi.
Hepimiz çok yorulduk, çok yıprandık, çok erezyona uğradık.
Geçmişi hepimiz özlüyoruz.
Çünkü bugün ve gelecek günler bizi çok yoruyor.
Bizler bu ülkeninin geçmişi özleyen, emekliliğini bekleyen, gelecekten kaygılı, yorgun, bitkin gençleriyiz.
Bir kar yağdı, geçmişi örtmek yerine canlandırdı.
Şimdi sadece tedirgin, umutsuz bakıyoruz etrafa.
Keşke ağzımızda marş.
Keşke çocukluğumuza geri dönebilsek...