22 Haziran 2012 Cuma

Uzaklara gidecek mis kokulum...


Uzaklara gidecek.
Haber verdi. Gitmeden önce gideceğini tekrar hatırlattı. Hüzün çökmeden kara bulut gibi önceden uyardı küçük meleğim.
Beni unutma sakın dedi...
Nasıl unuturum??
Kolaysa kalbime unut de. Ne mümkün.
Belki dönmem dedi satır aralarında. Ben o satır aralarında kaybettim kendimi. Kara delik çekti içine beni. Sadece bir el kurtarır beni. O kendini biliyor...
Avuttu beni meleğim.
Uzaklık uzak olacağımız anlamına gelmez dedi. Ne güzel dedi uzaklık...
Koş dediğimde, avaz avaz bağırdığımda, imdat dediğimde, hey ben geldim dediğimde hep karşıma çıkacak uzaklık.
İşte o zaman evet kalplerimiz yan yana olacak ama başımı omzuna, elini elime alamayacağım. Mis diye öpemeyeceğim. O ıtır kokulu saçlarını koklayamayacağım.
Rengarengiz biz dediğin gibi. Sen gidince rengim solacak...
Biliyorum temelli değil gidişin. Bitiş değil başlangıç senin için.
Ama gel gör ki senin başlangıç beni çok yoracak.
Önce gözyaşları sel olacak, sonra alışacağız uzaklığa.
Alışıcam kavuşacağım zamanı düşleyerek.
Mis kokunu bırakarak, gülüşlerini, neşeni bana bırakarak gideceksin.
Benim hala küçük, sevimli, mis kokulu kardeşim.
Yolun açık olsun...
Bu kalp mümkün değil seni unutamaz.
Sen de beni unutma...
Bir de buralara dönmeyi unutma, beni unutma.
Ablan orda uzun süre kalmanı yasaklıyor:)

14 Haziran 2012 Perşembe

Kendini sevdiğin kadar insan oluyorsun



Yaz geldi hafif yemekler yemeli, neşeli, umutlu, hafif yazılar yazmalı.
Biliyorum ama elimde değil yaza uygun değil ruhuma uygun yazacağım.
Sevmek için kendimizden başlamalı, yoksa etrafa sadece çamur, pislik saçıyoruz. Çöp konteynırlarından tiksindik yıllarca. Halbuki önce etrafa negatif enerji saçanlardan tiksinmeliymişiz. Nasıl her akşam evimizde ağzına kadar dolmuş çöp kovamızı çıkartıyorsak, hayatımızdan da sevmeyi , hoşgörüyü, anlayışı bilmeyen bencil, ben merkezcil, vurdum duymaz insanları çıkartmalıyız. Sözlerine kulaklarımızı, davranışlara da gözlerimizi kapatmalıyız. Gördükçe çirkinleşiyor, duydukça tahammülsüz oluyoruz.
Bilmiyorlar ki her kötü bakış, her hadsiz davranış, her zehirli söz kendilerini kurutuyor. Mutsuzlukdan, sevgisizlikten, hoşgörüsüz, tahammülsüzlükten değil başkalarından biliyorlar saçtıkları zehirleri.
Herşey kendini sevmekle başlıyor.
Kendini sevdiğin kadar insan oluyorsun.
Kendini sevdiğin kadar kabul görüyorsun.
Değişim için hep dış dünyadan beklerken herşeyi, aslında herşeyin içinde olduğunun farkında değiller.
Zaten farkında olsalar o halde olmazlardı.
Aynaya bakmak gerek bazen. Bazen ne olduğumuz değil, nasıl göründüğümüz önemli.


7 Haziran 2012 Perşembe

Evlilik dediğin...

Herşeyin bir zaman moda olduğu gibi şimdi de evlilik programları moda. Eskiden görücü usulü ile yapılan evlilikler şimdi televizyon programıyla yapılıyor. Farkı yetmiş ya da seksen kaçsa işte o kadar milyon insanın sizin erkek ya da kadın arayışınızı izlemesi.
Televizyon başında çekirdek çitleyen kadınlar " Aaa bak edepsiz adama daha karısı öleli bir sene olmuş hemen evlenmeye kalkıyor" diyerek özel hayatınızın için cup diye dalıyorlar. Hiç ayıplamayın buna siz izin veriyorsunuz. O zaman  eleştirileri de ayıplamayacaksınız.
Biz zaten toplum olarak ayıplamayı, eleştirmeyi, kınamayı, sınıflandırmayı, düzene ayak uydurmayanı dışlamayı seven bir milletiz. Bu yüzden garip gelmemeli.
Bu konunun dışında evliliğe bakışımızda farklı. Evlenecek ya aday, kendine eş adayı ararken kendi özelliklerini sıralıyor ... yaşında, boşanmış, çocuğu yok, evi var, aylık geliri .... kadar...vb
Şimdi bu niteliklerden hangisi eş adayını seçme kriteri olabilir.
Evlilikden anladığımız ne ki ben onu çözemedim?
Hizmetçi, eve para getirecek köle, sana bakacak enayi, cinsel açlığını doyuracak biri...
Evlilikten ne anladığımızı bilmiyorum ama bu değil.
Evlilik üremek için bir araç değil, evlilik kendine baktırmak için, çevre baskısını durdurmak, özgürleşmek için bir araç değil.
Evlilik hayat paylaşmaksa eğer sizin bu manteliteniz doğru değil.

Kısa Bir aradan sonra alıştırma

Uzun zaman oldu iki kelime yazamadım. Eksik kaldım her uzak kalışımda.
Ellerim kireçlendi. Kelimeler yerlerini zor buluyor şimdi. Küsler dargınlar sanki.
Dün aşağıdaki sözü ilk defa duydum. Yazmanın hazzını hissettim bir an. Bir kelime belki de yüzlerce hayat değiştiriyor farkına vardım.
" Sakın ahmaklarla arkadaş olma. Çünkü ahmak bir insan fayda vereyim derken sana zarar verir.
Sakın yalancılarla dost ve arkadaş olma! Çünkü böyle bir insan sana uzakları yakın, yakınları ise uzak gösterir.
Sakın cimrilerle dost olayım deme; çünkü ihtiyacının olduğu şeyleri senden esirger.

Sakın kötü insanlarla arkadaşlık yapma; çünkü kötüler seni çok ucuz bir şeye dahi satar. "
demiş Hz. Ali oğluna.
Keşke karşımıza ahmak, cimri, yalancı yada kötü çıksa.
Şimdi o kadar çok sınıf var ki hangisi için ne söylemeli.
En iyisi bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir deyip sadece iyiliği vurgulayayım.
Çünkü kategori etmek çok zor gerçekten.
Hele ki bu devirde...